Giresun Tarihi
Giresun, Anadolu'nun
kuzeydoğusunda, yeşille mavinin kucaklaştığı Karadenizin inci
kentlerinden birisidir. Şehir, denize doğru uzanan yarımadanın üzerinde
yer almaktadır. Yarımadanın karşısında Karadenizin tek adası olan
Giresun Adası (Aretias), kentin bir kolyesi gibi durmaktadır.
Şehrin
nerede kurulduğu ve kimler tarafından iskan edildiği konusu
tartışmalıdır. Bu tereddüt M.Ö. 350 yıllarına ait kaynaklarda da yer
almaktadır. Coğrafyacı Strabon, Farnakia dediği şehrin; bugünkü Giresun
kentinin olduğu yerde kurulduğu üzerinde durmuştur. Romalı idareci
Arrien Farnakia'nın eski adının Kerasus olduğunu belirtmiş ve buranın
Sinoplular tarafından kurulduğunu yazmıştır.
Şehir hakkında Roma,
Bizans ve Rum Pontus İmparatorluğu dönemine ait tatminkar bilgiler
yoktur. Eski Anadolu tarihi araştırmalarında, şehir
ve kasaba tarihlerinde dil incelemeleri sonucunda, bu bölgede M.Ö.
2000'li yıllardan beri Türk varlığının mevcut olduğu anlaşılmıştır.
M.Ö. 7.y.y.da İskitlerin Karadenize göç
etmesi ile Oğuz unsurları da bu bölgeye yerleşmişlerdir. Bu bölgede Oğuz
boylarından Yazır, Döğer, Avşar, Karkın, Halaç'ların; Akhun, Kuşan,
Peçenek, Hazar, Hun, Kıpçak Türklerinin yerleşimi mevcuttur.
Karadeniz bölgesinde, ilk ve orta çağlarda,
İskit, Kimmerler, Hun, Hazar, Bulgar, Uz, Peçenek göçlerinin sonucu
Türk iskanının olduğu, Karadeniz ağızlarının fonetik ve morfolojik
yapısıyla birlikte yer adlarından da anlaşılır. Giresun'un batı
yakasındaki Çıtlakkale mahallesinin adının Deliorman ve Selanik
civarından gelerek buraya yerleşmiş olan Türk topluluğu Çıtaklardan
geldiği, bölgede konuşulan lehçenin ve kültür unsurlarının Çıtak ve
Gagavuz Türklerinin ki ile benzerlik gösterdiği görülür.
Hitit İmparatorluk dönemi tabletlerine
dayanan tarihi kaynaklarda, Giresun'un Azzi Bölgesi sınırları içinde
kaldığı anlaşılmaktadır. Karadeniz bölgesinde 90'a yakın koloni şehri
kuran Miletoslular, Giresun ve Tirebolu şehirlerinin de kurucularıdır.
Amaçları bu bölgeyi kendilerine yurt edinmek olmayıp, buraların her
türlü yer altı ve yer üstü kaynaklarını sömürmekti. Bu yüzden yerleşim
birimlerinin korunabilecek kısımlarını alıp buralara yerleşmişlerdir. Çevresinde önemli gümüş ve demir üretim
yerleri olan Giresun'a Romalılar tam bir hakimiyet kurmamışlardır.
Onların döneminde bu bölgede para basıldığı rivayet edilmektedir. Roma
idaresinin ilk dönemlerinde Romalı yazarlardan Ammianus Marcel'e göre
Romalı komutan Lucullus buraya geldiğinde yabani kiraz ağaçlarını görmüş
ve bu ağacın fidanlarını Roma'ya götürmüştür. Bu bilgi kirazın dünyaya
Giresun'dan yayıldığı inancının kaynağı olmakla birlikte Roma'da daha
önce de kirazın varolduğu belirtilmektedir. Giresun Romalıların ardından
Bizanslıların denetimine geçmiştir.
Bizans egemenliği döneminde
Yunan medeniyetinin büyük bir hızla gelişip yayılmasına karşılık, Yunan
soyu gittikçe zayıflamıştır. Bu sebeple, Bizans İmparatorları,
ülkelerinin içerisinde yaşayan ve başka soydan gelen insanları asimle
etmeye çalışmışlar ve bu yolda en çok dil ve dinden yararlanmışlardır.
Doğu Karadeniz'in ormanlık alanlardaki kabileleri itaat altına almak
için ormanlar kesilerek yollar açılmış, yol boylarına muhafız kulübeleri
yapılmış, hatta bir miktar Hıristiyan Bulgar Türk'ü de getirilip
bölgeye yerleştirilmiştir. Bizanslılar bu yolda çaba harcarken 705
yılında ilk kez Müslüman Arap orduları bölgeye gelip İslamlığı tanıtmaya
başlamıştır.
Anadolu Selçuklu Devletine vergi vermeyi
kabul eden ve 1244'te Moğolların egemenliği altına giren Trabzon
Türklerin bir eyaleti haline gelmiştir.
Trabzon'a bağlı bulunan
Giresun ve çevresi Moğol nüfuzu altına girmiştir. İşte bu sırada,
Oğuzların Üçok koluna mensup boylardan biri olan Çepniler; Ordu, Giresun
ve Trabzon illeri sınırlarına yerleşmeye başlamışlardır.
Bayram Bey, Ordu ve çevresini kontrol
altına alan Çepni Türkmenlerinin beyidir. Oğlu Hacı Emir Bey döneminde
bu bölgeye "Bayramlu Beyliği" denilmeye başlanmıştır. O da aynı şekilde
Trabzon Rum İmparatorluğunu sıkıştırmaya devam etmiş olup, Hacı Emir
Beyin Oğlu Emir Süleyman Bey de, 1397'de Giresun'u fethetmiştir.
Böylece onun zamanında Giresun ve
çevresinin fethi ve Türkleşmesi tam manasıyla sağlanmıştır. Bu beylik iç
ve dış çatışmalar sonucu zayıflayıp Sivas Hükümdarı Kadı Burhaneddin'in
hakimiyetine girmiş ve dolayısıyla Giresun da bu devletin sınırları
içinde kalmıştır.
Bugüne
kadar yanlış bir kanaat olarak Giresun'un Türkleşmesi Fatih Sultan
Mehmet'in 1461'de Trabzonu fethiyle beraber gösterilmiştir. Giresun'un
Osmanlı Devletine bu tarihte katıldığı doğrudur. Oysa Giresun'un
Türkleşmesi 1397'de Bayramlu Çepni Türkmen Beyi Emir Süleyman Beyin
Giresun'u fethetmesiyle gerçekleşmiştir. Bu yanlış kanaat yüzünden
Giresun'da onun adını taşıyan hiçbir eser bulunmamaktadır. Dolayısıyla
Giresun'un ilk fatihi tanınmamaktadır.Giresun Anlatılmaz sadece yaşanır.Güzel Giresun Gelin Ve Görün